Her anne olan yazarın sütü siyah akmayabilir. Bazı kadınlar yaratıcı sancılarını doğum sancılarının ritmine uydurup çılgınca dans etmekten keyif alabilir. Ya da karınlarında her geçen gün büyüyen bebeğin yükünü hafifletmek için kelimelerle oynamaktan başka bir yol bulamayabilirler. New Yorklu oyuncu Jenny Lumet 1995 yılında ilk senaryosunu yazmaya başladığında ilk çocuğuna hamileydi. Aylar sonra oğlu Jake sağlıklı bir şekilde dünyaya geldi. Ama Lumet’in hamileliği süresince yazdığı senaryo bir yere gitmedi, çekmecenin derinliklerinde yerini aldı.
Usta Hollywood yönetmeni Sydney Lumet’in de kızı olan 1967 doğumlu Jenny Lumet, doksanların ortasında talihsiz oyunculuk kariyerini geride bıraktı. Babasının “Deathtrap”, “Running on Empty” gibi filmlerinde aldığı rollerin de yardımıyla 80’li yıllarda oyunculukla uğraşan Jenny Lumet o yılları anlatırken şöyle diyor: “Mutsuz olduğum için mi iş bulamıyordum yoksa iş bulamadığım için mi mutsuzdum bilmiyorum.” Oyunculuğun ardından Lumet Manhattan’da bir ortaokulda drama dersleri vermeye başladı. İlk senaryo denemesinin başarısız olmasına aldırmayan Lumet onun ardından kendi deyimiyle birkaç tane daha kötü senaryo yazdı.
“Rachel Evleniyor”, Jenny Lumet Boşanıyor
2000’li yıllara gelindiğinde Lumet’in Kübalı oyuncu Bobby Carnavale ile yaptığı evlilik çözülmeye başlamıştı. 2003 yılında boşanırken Lumet’in aklında evlenmek üzere olan bir kadın ve onun alkol bağımlısı kız kardeşinin hikayesi şekillendi. İşte Lumet’in ilk taslağını yedi haftada tamamladığı, başrollerini Anne Hathaway ve Rosemarie DeWitt’in paylaştığı Rachel Evleniyor’un senaryosu böyle yazılmaya başlandı.
Senaryoyu yazarken Lumet’in aklında yönetmen olarak tek bir isim vardı: Kuzuların Sessizliği, Philadelphia gibi filmlerin yönetmeni Jonathan Demme. Lumet “Neden Jonathan Demme?” sorusunu şöyle cevaplıyor: “Filmlerindeki kadın karakterler genelde baş belası ve onları seviyorum.”
Jonathan Demme’e senaryosunu okutmak Lumet için o kadar kolay olmadı. Kendi olanaklarıyla Demme’e ulaşamayan Lumet, babasından yardım istedi. İki ünlü yönetmen çok iyi arkadaş değillerdi ama birbirlerini tanıyorlardı. Sydney Lumet senaryonun taslağını okudu ve “Henüz hazır değilsin.” diyerek kızını yazı masasının başına geri yolladı. Senaryo üstünde yeniden çalışan Jenny Lumet, senaryonun bu kez yeterli kıvama geldiğine inanmış olacak ki babasına şöyle dedi: “Ya bu senaryoyu Jonathan Demme’e okutursun ya da torununu bir daha göremezsin.”
Senaryoyu okuyan Demme bir öğleden sonra o sırada oğluyla kanepeye kurulmuş Sponge Bob’u izleyen Jenny Lumet’yi aradı ve ikili “Rachel Evleniyor” üzerinde beraber çalışmaya başladılar.
2009 yılının başlarında gösterime giren “Rachel Evleniyor” hem izleyiciden hem de eleştirmenlerden iyi tepkiler aldı. Anne Hathaway bu filmle Oscar’a aday oldu. Jenny Lumet’in senaryosu Washington ve Toronto Film Eleştirmenlerinin en iyi orijinal senaryo ödüllerine layık görüldü.
“Rachel Evleniyor” alkol bağımlısı Kym (Anne Hathaway)’in ablası Rachel (Rosemarie DeWitt)’ın düğünü için rehabilitasyondan çıkıp eve gelmesiyle başlıyor. Film sadece o hafta sonu boyunca iki kız kardeşin arasındaki çekişmeleri değil, aile üyelerinden birinin alkol bağımlılığının aile içindeki ilişkileri nasıl etkilediğini de anlatıyor. Ailenin geçmişten gelen sırrı ise karakterlerin üzerindeki yükü biraz daha arttırıyor.
Bu filmin öncesinde Neil Young’un ve Bruce Springsteen’in konser kayıtlarından oluşturduğu belgesellerle hem müziğe hem de belgesel türüne ilgisi olduğunu kanıtlayan Jonathan Demme, Rachel Evleniyor filmini de belgesel tarzında çekmiş. Film Arap perküsyonunun ustası olarak görülen Filistinli müzisyen Zafer Tawil’den New Orleanslı cazcı Donald Harrison Jr.’a farklı tatta müziklerle dolu.
Filmde dikkat çeken bir diğer nokta da farklı kültürel ve etnik kökenlerden bir çok insanı barındırması. Kendisi de Afrika kökenli Amerikalı bir annenin ve beyaz bir babanın kızı olan Lumet, bunun gayet doğal olduğunu, çevresinde gördüğü şeyin bu olduğunu söylüyor.
Filmin en ilginç sahnelerinden biri de baba rolündeki Bill Irwin’in damadı rolündeki Tunde Adebimpe ile bulaşık makinesini doldurma yarışması yaptığı sahne. Aslına bakılırsa bu sahne gerçek hayatın kurmacaya bir hediyesi. Bu olay Jenny Lumet on yaşlarındayken babası Sydney Lumet ile Hollywood’un bir diğer ünlü yönetmeni Bob Fosse arasında geçmiş. Bunun tam anlamıyla bir delilik olduğunu düşünen Lumet de yıllar sonra yazdığı senaryoya bu anıyı eklemeden edememiş.
“Debra Winger Aranıyor”, Debra Winger bulundu
Oyuncular açısından filmin sürprizi ise Hollywood’un belli bir yaşın üstündeki kadın oyunculara olan malum tavır nedeniyle kariyerini yarıda bırakan ve “Debra Winger Aranıyor” adlı belgesele esin veren 1955 doğumlu Debra Winger’ın da filmde anne rolünde yer alması. Küçük bir rolde de olsa, senaryosunun bir kadın tarafından yazıldığı ve kadınların ağırlıklı rol oynadığı bir hikayenin anlatıldığı filmde Winger’a rastlamak anlamlı.
Her ne kadar ortaokulda drama öğretmenliğine devam edeceğini söylese de şimdiden Lumet’in senaryosunu yazdığı bir başka film yapım aşamasında. Lumet’in kültürel farklılıklara olan hassasiyetini bir kez daha ortaya koyan “This Strange Thing Called Prom” adındaki film New York’taki bir göçmen okulundaki lise öğrencilerinin okullarındaki ilk mezuniyet partisini düzenlemeleri üzerine. Malum, mezuniyet gecesinin Amerikan kültüründe farklı bir yeri var ve Amerika’ya yeni gelmiş, doğru dürüst İngilizce bilmeyen göçmen çocuklara kültür şoku yaşatacağı muhakkak. Lumet’e esin veren de New York Times’da bu konuyla ilgili yer alan bir haber olmuş.
Lumet’in hayatı son iki yılda dramatik bir biçimde değişmiş görünüyor. İlk defa bir senaryosu filme çekildi ve ikinci evliliğini Alexander Weinstein’la yaptı. Şimdi Weinstein’den olan iki yaşındaki küçük kızı Sasha ve bir önceki evliliğinden olan on dört yaşındaki oğlu Jake ve kocasıyla beraber Broadway’de yaşıyor.
Lumet Hollywood’da kadın senarist olmak üzerine ise şunları söylüyor: “Bazen röportajlarda rastlıyorum; özel yerime kapanıyorum ve yazıyorum diyen senaristler var. O zaman bu kesin bir erkek olmalı ve muhtemelen karısı ondan nefret ediyordur diye düşünüyorum. Çünkü çocuklarınızdan birinin “Bana 20 dolar ver” diye yanınıza geldiği, bir diğerinin gelip “Sakızımı tutar mısın?” diye sorduğu şartlarda kendini odaya kapatmak ve yazmak çok zor. Ben ne zaman vakit bulursam o zaman yazıyorum. Ama gün içinde yazı için en az üç saat ayırmaya dikkat ediyorum.”
*2010 yılında Filmden Hayatlar blogunda yayımlandı.
Leave a comment