Monsieur Lazhar nasıl yazıldı?

Bugün Quebec’te bir ilkokul sınıfındayız. Birisine bakıp çıkacağız. Duvarlar çocukların ellerinden çıktığı belli olan el işleri ve farklı kültürlere ait fotoğraflarla süslü. En arka sırada ince uzun bacakları sıraya zar zor sığan bir adam oturuyor. Kırklı yaşlardaki bu adam, küçük yuvarlak gözlüklerinin ardından etrafa bakıp önündeki deftere not alıyor. Bu adam da kim dersiniz? Öğretmenin performansını değerlendiren bir müfettiş ya da heyecanla atan kalbinin sesinden çocukların gürültü yaptığını bile duymayan stajyer öğretmen değil. Kendisi Kanadalı yönetmen Philippe Falardeau’nun ta kendisi. Halihazırda cebinde üç uzun metraj filmi olan Falardeau, bir önceki öğretmenleri sınıfta intihar eden öğrencilere öğretmenlik yapan Cezayir göçmeni bir adamın hikayesini anlattığı Monsieur Lazhar filminin senaryosu için araştırma yapmak için burada.

Continue reading “Monsieur Lazhar nasıl yazıldı?”

“Değerli” bir hikaye

 

Geçtiğimiz ay Oscar törenini izleyenler bilir, bu sefer de kazananın isminin yazdığı zarfların herhangi birinden benim adım çıkmadı. Ben de artık alıştım, kazananlar adına sevinmeye başladım. En çok da Precious’un aldığı ödüllere mutlu oldum. Bunda ödül alan filmler içinde neredeyse sadece Precious’ı izlemiş ve beğenmiş olmamın da payı olabilir, En iyi Uyarlama Senaryo ödülünü alan senarist Geoffrey Fletcher’ın yaptığı duygusal konuşmanın da. Ama konumuz bu değil.

Bu yazıda Precious filminin arkasındaki yapım hikayesinden bahsetmek istiyorum. Ve tabii zarftan benim adımın çıkmasını en çok istediğim ödül kategorisinde; senaryo uyarlaması dalında ödül alan Geoffrey Fletcher üstüne de birkaç çift sözüm olacak. En iyi Senaryo ödülünü alan ilk siyah olan Geoffrey Fletcher şerefine kalemimi indiriyor ve yazıma başlıyorum.

Continue reading ““Değerli” bir hikaye”

Çocuk beklemiyorsak da “Uzaklara Gidelim”

 

Hamile senaristler ve filmleri serimizin ikincisine hoş geldiniz. Geçen yazıda, Rachel Getting Married’in senaristi Jenny Lumet’nin ilk senaryosunu oğluna hamileyken yazmaya başladığından bahsetmiştim. Bu kez de senarist Vendela Vida ve hamileyken yazmaya başladığı “Away We Go” üzerine yazacağım. Senaristi hamileyken yazılan filmleri arka arkaya sıralayarak hamilelik ve yaratıcılık arasında bir bağ olduğunu ispatlamaya mı çalışıyorum, bilmiyorum. Ama şimdilik bu deneyi evde denemeyeceğim. Merak etme anne, evlenmeden çocuk doğurmayacağım.

İyi bir yol arkadaşı: Cümleten İyi Yolculuklar

Bazı kitapların kaderinde yol arkadaşı olmak vardır. Bu kitapların, bizimle birlikte denizleri, dağları aştıkları da olur, her gün aynı duraklar arasında gidip gelmekte olan bizlere eşlik ettikleri de. Gideceğimiz mesafeye bakmadan yanımızda taşırız onları. Çünkü gün içinde ruhumuzu hafifleten bir kitabın, çantamızda yaptığı ağırlığın lafı olmaz.

Continue reading “İyi bir yol arkadaşı: Cümleten İyi Yolculuklar”

Kitabın ve Şehrin İçinde: Yeşil Peri Gecesi

Okurken ayakları sabırsızlananlara…

Sayıları az da olsa yürürken kitap okuyan okur-yayalar dolaşıyor şehrin sokaklarında. Bir önlerine, bir de kitaba bakıyorlar adımlarını atarken. Eğer sadece birine bakma şansları varsa genelde tercihlerini ellerindeki kitaptan yana kullanıyorlar. Kırk beş saniyelik kırmızı ışıklarda seviniyorlar. Dünya onları bir süreliğine rahat bırakmış oluyor, onlar da kitaplarına dalıp gitmenin keyfini çıkarıyorlar. Neyse ki karşıdan karşıya geçerken okumaya devam etmek konusunda ısrarcı olmuyorlar. Bu okur-yayaların, kitapları harita gibi kullandıklarından şüpheleniyorum. Adımlarını ellerindeki kitaplar belirliyor olmalı ve gidecekleri yöne karar vermek için ikide bir kitaba bakıyor olmalılar.

Continue reading “Kitabın ve Şehrin İçinde: Yeşil Peri Gecesi”

Yetmiş Beş Yaşında Olmanın Yazmaya Faydaları

İster sadece ev sakinleri için yazan odasına kapanmış bir yazar olun, isterse Nobel ödülü alarak yazı alanındaki başarısını tüm dünyaya kanıtlamış bir yazar, yazı hayatınızın bir aşamasında yazamamayla karşı karşıya kalacaksınız. Bir gün yazının başına oturduğunuzda aklınız boşlukta yüzüyormuş gibi gelecek, ne yazacağınızı bilemeyeceksiniz. Bir konuda yazmaya karar verseniz bile, bu kez doğru kelimeleri bulamayacak, cümleleri bir türlü toparlayamayacaksınız. Sonunda, dünya üzerinde yazabilecek son insan sizmişsiniz hissine kapılarak yazının başından kalkmak isteyeceksiniz.

Continue reading “Yetmiş Beş Yaşında Olmanın Yazmaya Faydaları”

Güldünya’ya mektup

Sevgili Güldünya,

Sen daha önce hiç mektup aldın mı? O kısa hayatına kaç mektup sığdırdın? Senin hayatın mektuplara sığar mı, Güldünya?

Dünyada şiddete maruz kalan tüm kadınlar, aslında aynı ülkede yaşar. Bu ülkenin sokaklarında, yara izlerini örtmek için makyaj yapmış kadınlar dolaşır. Sokakta karşılaşan her kadın, kendinden bilir o boyanın altında ne olduğunu. Bu maskeye sadece bu ülkenin çorak topraklarında yetişen erkekler kanar. Bu erkekler yaralar açar, yaraları kapatmak için yapılan makyaja tapar. Erkeklerin arasında, bir kadının yaraları tekrar tekrar böyle kanar.

Continue reading “Güldünya’ya mektup”

Blog at WordPress.com.

Up ↑